ZEYNEL'IN SAYFALARINA HOS GELDINIZ


Merhaba arkadaslar,

Web sayfam vatana millete hayirli olsun.Bu iste henüz cok acemiyim.(Gördügünüz gibi:))Sitemde ilginç buldugum yazilar,gifler ve resimler bulacaksiniz. Elestiren ve yardimci olmak isteyen arkadaslarin maillerini bekliyorum.SEVGILERIMLE...

KUCUK ITFAIYECI

Anne, lösemiyle savasan alti yasindaki ogluna bakarken dalip gitmisti. Kalbi, aci içinde olmasina ragmen, kararlilik duygusunun da etkisini hissediyordu. Her ebeveyn gibi o da oglunun buyumesini ve umutlarini gerceklestirmesini istemisti. Ama bu, artik mumkun degildi. Loseminin buna firsat tanimasi olasi degildi. Oysa o oglunun hayallerini gerceklestirmesini istiyordu.

- "Bob! Buyuyunce ne olmak istedigini hic dusundun mu? Hayatinda neler olmasini diledigin ve hayal ettigin oldu mu?" diye sordu..

- "Annecigim, ben buyuyunce hep itfaiyeci olmak istedim".

Anne gulumsedi ve... "Dilegini gerceklestirebilecek miyiz bir bakalim" dedi.

Daha sonra, Arizona'daki itfaiye mudurlugune gitti ve orada yuregi en az Arizona kadar buyuk itfaiyeciler ile tanisti. Ona oglunun son isteginden soz etti ve oglunun itfaiye arabasina binip sehirde kucuk bir tur atmasinin mumkun olup olmadigini sordu.

- "Bundan daha iyisini de yapabiliriz. Eger oglunuzu Carsamba sabahi saat yedide hazir ederseniz, onu o gun seref konugu yapar, itfaiyeci kimligine burundururuz. Bizimle itfaiye mudurlugune gelir, bizimle yemek yer, yangin sondurmeye gelir. Hatta bize olculerini verirsen, ona uzerinde Arizona itfaiyecilerinin sari renk uzerine islenmis ambleminin oldugu gercek bir itfaiyeci kostumu diktirir, lastik botlari ismarlariz. "

Uc gun sonra, itfaiyeci Bob'u aldi, ona elbisesini giydirdi ve hasta yatagindan itfaiye arabasina kadar eslik etti. Bob, itfaiye arabasina kuruldu ve mudurluge dogru yol almaya basladi. Kendini cok mutlu hissediyordu.

O gun Arizona'da tam uc yangin ihbari olmustu. Degisik itfaiye arabalarina, hatta itfaiye Mudurlugunun ozel arabasina da binmisti.Yerel televizyonlar da onu izleyip, cekmislerdi.

Hayallerinin gercek olmasi, gosterilen sevgi ve ilgi, Bob'u o kadar etkilemisti ki, doktorlarin soylediginden tam uc ay daha fazla yasamisti.

Bir gece butun yasam belirtileri dramatik bir sekilde yok olmaya baslayinca, hic kimsenin yalniz olmemesi gerektigine inanan bashemsire, aile bireylerini hastaneye cagirdi. Daha sonra Bob'un itfaiyede gecirdigi gunu hatirladi ve itfaiye mudurlugune telefon acip Bob'un bu dunyaya veda ederken yaninda, ozel kiyafetleri icinde bir itfaiyecinin bulundurulmasinin mumkun olup olamayacagini sordu.

Itfaiye Muduru;
- "Bundan daha iyisini de yapabiliriz. Bes dakika icinde oradayiz. Bana bir iyilik yapar misiniz? Sirenlerin caldigini duydugunuzda, yangin olmadigi anonsunu yaptirabilir misiniz? Sadece itfaiyecilerin onemli bir meslektaslarini ziyarete geldiklerini soyleyiniz ve lutfen onun odasinin penceresini aciniz" diye yanitladi.

Yaklasik bes dakika sonra hastaneye cengel ve merdiven tasiyan kamyonet ulasti. Merdiveni acti ve Bob'un 3.kattaki odasina dogru yaklasti. Tam ondort itfaiyeci Bob'un odasina tirmandilar. Annesinin izniyle onu kucakladilar ve ona onu ne kadar sevdiklerini soylediler.

Olumle pencelesen Bob itfaiye mudurune bakti ve;
- "Efendim ben simdi gercekten itfaiyeci miyim?" diye sordu.
- "Bundan suphen mi var Bob?" diye yanitladi mudur.

Bu kelimelerden sonra Bob gulumsedi ve gozlerini sonsuza dek kapatti.

Belki unuttunuz, belki hatirlamiyorsunuz, belki de cok duygusuz, cok kati oldunuz; ama bilin ki "HAYAT, SEVGI VE UMUT SACMAKTIR."

Eger bunu okuyunca gozleriniz dolmuyorsa sizin icin yapilacak bir sey kalmamis demektir.. Yok eger doluyorsa o zaman sevdiklerinizin kiymetini bilin ve gercek sevginizi ortaya koyun.









Gul yapragi


Uzakdogu'da bir budist tapinagi, bilgeligin gizlerini aramak icin gelenleri kabul ediyordu. Burada gecerli olan incelik, anlatmak istediklerini konusmadan aciklayabilmekti.
Bir gun tapinagin kapisina bir yabanci geldi. Yabanci kapida oylece durdu ve bekledi. Burada sezgisel bulusmaya inaniliyordu, o yuzden kapida herhangi bir tokmak veya can, zil yoktu. Bir sure sonra kapi acildi, icerdeki budist, kapida duran yabanciya bakti. Bir selamlasmadan sonra sozsuz konusmalari basladi. Gelen yabanci, tapinaga girmek ve burada kalmak istiyordu. Budist bir sure kayboldu, sonra elinde agzina kadar suyla dolu bir kapla dondu ve bu kabi yabanciya uzatti. Bu, yeni bir arayiciyi kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti.
Yabanci tapinagin bahcesine dondu, aldigi bir gul yapragini kabin icindeki suyun ustune birakti. Gul yapragi suyun ustunde yuzuyordu ve su tasmamisti. Icerideki budist saygiyla egildi ve kapiyi acarak yabanciyi iceriye aldi. Suyu tasirmayan bir gul yapragina her zaman yer vardi.






Kucuk istavritin oykusu


Kucuk istavrit yiyecek bir sey sanip
Hizla atildi capariye.

Once muthis bir aci duydu dudaginda.
Gumbur gumbur oldu yuregi.
Sonra hizla cekildi yukariya.
Aslinda hep merak etmisti denizlerin ustunu.
Neye benzerdi acep gokyuzu?
Bir yanda buyuk bir merak
Bir yanda olum korkusu...
"Dudagi yariklar" denir, sanslidir onlar
Hani gorup de gokyuzunu, insani
oltadan son anda kurtulanlar.
Ne care balikcinin parmaklari
hoyratca kavradi onu.
Kucuk istavrit anladi, yolun sonu...
Koca denizlere sigmazdi yuregi.
Oysa simdi yuzerken
Kucucuk yesil legende
Cansiz uzanivermis dostlarina
degiyordu minik yuzgeci...
Insanlar gelip gectiler onunden.
Bir kedi yalanarak bakti gozunun icine.
Yavasca karardi dunya.
Basi da donuyordu.
Son bir kez dusundu derin maviyi.
Beyaz mercani, bir de yesil yosunu.
Iste tam o anda egilip aldim onu.
Yurudum deniz kenarina.
Bir opucuk kondurdum basina,
iki damla gozyasindan ibaret,
sade bir torenle saldim denizin sularina...
Bir an oylece bakakaldi.
Sonra sevincle dibe daldi.
Gitti, tum kederimi sokup atarak
Tesekkuru de ihmal etmemisti
birkac degerli pulunu elime avuclarima birakarak...
Balikci ve kedi saskin baktilar yuzume.
Sorar gibiydiler neden yaptin bunu, niye?
"Bir gun", dedim, "bulursam kendimi
yesil legendeki kucuk istavrit kadar caresiz;
son ana kadar hep bir umudum olsun diye..."





Siz Cok Onemlisiniz !!!!


New York'ta yasayan bir ogretmen, lise son siniftaki ogrencilerinin diger insanlardan farkli olan ozelliklerini vurgulayarak onurlandirmaya karar vermisti. California DelMar'dan Helice Bridges tarafindan gelistirilmis sureci kullanarak her bir ogrencisini teker teker tahtaya kaldirdi. Ilk once ogrencilere sinif ve kendisi icin ne kadar farkli olduklarini belirtti. Sonra her birine uzerinde altin harflerle "Siz cok onemlisiniz" yazili birer mavi kurdele verdi.
Daha sonra kabul gormenin toplum uzerinde ne gibi etkileri olacagini anlayabilmek amaciyla sinifina bir proje yaptirmaya karar verdi. Her bir ogrencisini ucer tane daha kurdele verdi, onlardan bu toreni gercek dunyada devam ettirmelerini istedi. Ogrenciler daha sonra sonuclari takip edecek kimin kimi onurlandirdigini tespit edecek ve bir hafta boyunca sinifa bilgi vereceklerdi.

Cocuklardan biri, gelecekteki kariyer calismalari icin kendisine yardimci oldugundan yakinlardaki bir sirketin ust duzey gorevlisini onurlandirmisti. Adamin yakasina mavi kurdeleyi ilistirmisti. Daha sonra iki tane daha kurdele vermis ve "Sinifca bu konuda bir projemiz var. Sizden onurlandirmaniz icin birini bulmaniza istiyoruz. Onurlandirdiginiz insanlara ekstra kurdele de verin. Boylece onlarda bu projenin devam etmesi icin baskalarini bulabilirler.
daha sonra lutfen bana ne oldugu konusunda bilgi verin."

O gun ust duzey yonetici, suratsiz biri olarak bilinen patronunun yanini gitmeye karar verdi. Patronun odasini girdi ve patronuna yaratici bir deha oldugundan oturu onu takdir ettigini soyledi. Patron saskini ugramisti. Patronuna mavi kurdeleyi yakasini takmasina izin verip veremeyecegini sordu. Saskina donen patron, "tabii ki" seklinde yanit verdi.
Ust duzey yonetici mavi kurdeleyi patronunun tam kalbinin ustune ceketine ilistirdi. Ekstra kurdeleyi verirken. "Bana bir iyilik yapar misiniz? Sizde bu kurdeleyi onurlandirmak istediginiz birine verir misiniz? Bunun bana veren cocuk okulda bir proje yaptiklarini soyledi. Bu kabul gorme toreninin devam etmesi gerekiyormus . boylece insanlari nasil etkiledigini belirleyeceklermis."

O gece patron evine geldiginde on dort yasindaki oglunu yanina oturttu . "Bugun bana inanilmaz bir sey oldu . ofisteydim. Ust duzey yoneticilerden biri iceri girdi. Bana hayran oldugunu soyledi ve yaratici bir deha oldugum icin bir kurdeleyi ustume ilistirdi. Bir hayal etmeye calis. Benim yaratici bir deha oldugumu dusunuyor. "Siz cok onemlisiniz" yazili bu kurdeleyi tam gogsumum ustune takti. Bana ekstra bir kurdele verdi ve onurlandiracak baska birini bulmami istedi. Arabayla eve gelirken, bu mavi kurdeleleyle kimi onurlandirabilecegimi dusunden ve aklima sen geldin. Ben seni onurlandirmak istiyorum.Gunlerim asiri yorucu geciyor. Eve gelince sana pek ilgi gosteremiyorum bazen derslerden aldigin notlari begenmeyince veya odani toparlamayinca sana bagirip cagiriyorum. Oysa bu gece bir sekilde buraya oturup sana benim icin ne kadar farkli oldugunu soylemek istedim. Annen gibi sen de benim hayatimdaki en onemli insansin. Sen mukemmel bir cocuksun.
Seni seviyorum!"

Saskina donen cocuk aglamaya baslamisti. Butun vucudu titriyordu Basnini kaldirdi, gozleri yas icinde babasini bakti ve "Yarin intihar etmeyi dusunuyordum. Baba , ben senin beni sevmedigini dusunuyordum. Ama artik her sey farkli." Dedi.







Yetinmesini bilmek



Dunyalar guzeli bir kiz varmis.Bu kiz oyle guzelmis ki cok uzak sehirlerden veulkelerden cok zengin , cok yakisikli,asil pek cok delikanli onu gormeyegelirmis.Kendisiyle evlenmek isteyen nice prensi nice sovalyeyi reddeden guzelkiz kimseleri begenmezmis.Bu arada ayni kasabada yasayan ve bu kiza asik olangenc bir delikanli da bu kizi istemis.Ama kiz onu da reddetmis. Aradan uzunyillar gecmis.Bizim delikanli kasabadan ayrilmis.Kendine baska bir hayat kurmusve evlenmis,coluk cocuga karismis. Bir gun yolu bir zamanlar yasadigiguzel,kucuk kasabaya dusmus. Orada tanidik birine rastladiginda aklina birzamanlar orada yasayan dunyalar guzeli kiz gelmis ve ona ne oldugunu sormus Yasli adam onunde gul bahcesi olan bir evi gostererek kizin evlendiginisoylemis. Bizimki bir zamanlar herkesi reddetmis olan kizin kocasini pek meraketmis. Bir gun gizlenip kocasini evden cikarken gormus. Kizin kocasi sisman ,kelve cirkin mi cirkin bir adammis. Ustelik zengin bile degilmis. Cok merak edenadam kocasi gittikten sonra evin kapisini calmis. Kiz kapiyi acinca kendini tanitmis ve neden boyle bir adamla evlenmis oldugunu sormusKiz da ona arkasindaki gul bahcesinden en guzel gulu koparip getirirse cevabi verecegini bu arada tek sartinin bahcede ilerlerken geriye donmemesi oldugunu soylemis. Adam da bunun uzerine yuzlerce guzel gulun oldugu bahcede ilerlemeye baslamis. Birden cok guzel sari bir gul gormus. Tam ona dogru egilirken biraz ilerde kocaman pempe bir gul gozune carpmis. Tam ona uzanirken daha ilerde muhtesem guzellikte kirmizi bir gul goncasi gormus. Derken bir de bakmis ki bahcenin sonuna gelmis ve mecburen oradaki bir gulu koparip kiza goturmus. Bahce!nin en guzel gulunu getirmesini beklerken kiz bir de ne gorsun yapraklari solmusciliz bir gul. Bunun uzerine adama donen kiz soyle demis;Bak gordun mu ? Her zaman daha iyisini bulmak isterken omur gecer ve sen en kotusune razi olmak zorunda kalirsin. Bu yuzden genclik gitmeden elindekiyle yetinebilmeyi ogrenmek gerekir."




Arkadaslar asagidakiler Dumurga.com sitesinden begenip aldigim dumurlar.Ben cok guldum.
:))) Halk otobusundeyim. Gayet halk bir sekilde yolculuk yapiyorum. Hemen yanimda koyden yeni gelmis sevimli, gariban bir kadin bir de kocasi var. Ama koca asmis bir zat, iki de bir gegiriyo okuz, veyahut otesi hallerde seyrediyo. Neyse inicekler bunlar. Yanastilar kapiya. Otomatik kapi birden acilinca zavalli kadin urktu. "Anaam" diye geri sicradi. Kocasindaki tavir ne olsa begenirsiniz. Elleri cebinden ckarmadan , goz ucuyla kadina oyle bir bakti "ne tirsiyon ulan okuz, accik medeni ol"
:))) Birgun icmisiz ve dalmisiz marketin birinde meyve reyonuna meyvelerden tadiyoruz. Iste kiraz, seftali vs vs... Gorevli de bana bakiyor ama ben hic aldirmadan yemeye devam ediyorum. Sonun da gorevli yavasca yanima yaklasti ve: "Abla karpuz da keselim mi?" dedi...


:))) "Kim 500 Milyar Ister"i seyrediyorum. Sanirim Marmara'da okuyan bir ogrenci. Kenan Isik cocuga sordu. Sporla aran nasil? Cocuk bastan beri surdurdugu ukalalikla "Gayet iyi" dedi. 4 milyarlik soru geldi: Teniste servisin ustuste 2 kez basarisizlikla sonuclanmasina ne ad verilir? a. cift hata c. backhand b. forehand d. net Gayet rahat bir bicimde "d.net" dedi. Seyirciden oyle bir ugultu koptu ki ekranlardan dahi bu gurultu duyuldu. Sonra cevabini degistirdi ve "a.cift hata" dedi. Bir sonraki soruya gecilirken Kenan Isik cocuga niye ilk cevabindan vazgectigini sordu. Aldigi cevabin sokunu ben bile hala uzerimden atamadim. Kenan abim ne olmustur Allah bilir: - Az cok Ingilizcem var zaten. Backhand olamazdi zaten. Cunku back arka demek. Kortun gerisinden vurursaniz backhand olur. Bu durumda forehand de kortun onunden vurma oluyor. Yani biraz da seceneklerden gittim. Bir sonraki soru da Uluslararasi Af Orgutu'nun kisaltmasi ile ilgili. Kenan Isik cocugun melul bakislarina dayanamadi ve "Hadi yine Ingilizce'ni konustursana" dedi
:))) Arkadas evde bangir bangir muzik dinliyormus. Annesi de cikarmis elektrik supurgesini butun evi supuruyomus. Tabi gurultuden aletin sesini duymuyo... Muzigi kapatinca farketmisler ki kadin calismayan supurgeyle butun evi dolasiyomus yarim saattir.

:))) Yurttayim.. oda arkadasim yarila yarila odaya girdi.sordum okuldan geliyomus.okulla yurt arasi yarim saat ve eleman bu mesafeyi yarilarak gelmis merak ettim sordum.olay bu:anatomi pratigindeyiz. Ilk defa kadavra diseksiyonu yapicagiz. Hocamiz nasil yapicagimizi anlatiyo, deriden bahsediyor filan. Ingilizce tiptayiz ama herkes Turkce ingilizce karisik konusuyor. O sirada arkalarda duran yabanci bir arkadas da, 'How thick is the skin?' diye sordu. Hoca da, 'Duyamadim cocuklar arkadasiniz ne sordu?' dedi. Yanindaki arkadas da gayet sakin 'Skin'in kalinligini soruyo.' dedi hocaya. O da ne dedigini hoca dahil herkes kopunca anladi.

:))) Yer ankara metrosu.dersten cikmisiz yagmur yagiyo metroya kadar sican olduk.duraga indik kafadan su damliyo arkadas kafayi raylara uzatmis halde damlatmaya devam..derken bir anons:- sayin yolcular raylarda elektrik var kafanizdan su damlatmayin. bizim arkadas takmayan bir tavirla elini kaldirip s.kt.r len diye soolenince ikinci anons:- beyefendi terbiyeli ol.

:))) Bir gun, belediye otobusunde giderken, belediye otobuslerinde pek sik raslayamayacaginiz turden, cok guzel ve bakimli bir bayan, oturan bir adamin ayagina basti. Kadin gayet uzgun, adama "Kusura bakmayin beyfendi! Cok ozur dilerim!" dedi. Adam, bir yandan basilan ayakkabisina bakarken, kadina: "Tamam da bacim, ayakkabinin a..na koydun!" dediginde biz zaten olay yerinde yerde surunuyorduk.

:))) Devlet tiyatrosundan bi arkadas, bi oyun icin mi ne, Akcaabat'a gitmis. Ekip olarak sehir merkezine gelmisler. Kafalarini kaldirinca, koca bir bez afis gormusler. Soyle yaziyo: "Ben de sporcunun zeki, cevik ve ahlakli olanini severim. -Akcaabat Belediye Baskani"

:))) Kisa anlatacam; uzerine dusunmeye vaktiniz kalsin. Bi turist kiralik jipini parketmeye calisiyor, bir abimiz de yardim ediyo: Come with the ball, come with the ball.!! Ne diyim?

:))) Sevgililer gununde dolmusla Kadikoy'e gidiyordum. On koltukta oturuyorum, calan radyoda dj soyle bi anons yapti "bu guzel sevgililer gununde simdi yaninizdaki o guzel insana donup elini tutun ve 'seni seviyorum' deyin!" Arkadakilere bi goz attim, oturan ciftler birbirlerinin elini tutup 'seni seviyorum' dediler. Onume donerken sofore gozum takildi ve sofor bana aynen sunu dedi: "sakin aklina bile getirme..."


:))) Hisarustu-Eminonu otobusu. Orta yasli bir adam bindi. Ozel halk otobusu degil. Adam, sofore: "Biletim yok, binebilir miyim?" Sofor: "Yolculara sor." Adam bize dondu: "Binebilir miyim?"

:))) Dogu'da devlet hastanelerinden birinde mecburi hizmetini yapan bir doktorun basindan gecer olay. Doktorumuz jinekologdur. Bir gun iceri carsafli bir kadin ve kocasi gelir. Adam "- Karimin bir sikayeti var!" deyip cikar disari... Doktor kadina uzanmasini soyler ve normal muayenesini yapar. Muayene bittikten sonra da hastanin SSK'li oldugunu dusunerek sevk kagidinin olup olmadigini sorar ve "- Sevk aldin mi?" der. Kadinin cevabi: "- Acuuk!"

:))) Izmir festivalinde efes antik tiyatrosundaki konsere dogru otobusle gidiyoruz. Onumdeki koltukta bes yada alti yasinda bir cocuk yaninda ise entel bir baba! Cocuk soruyor: "Baba sonuncu sayi kac, sifir mi?" Entel baba: "hayir oglum, sonunucu sayi 'iks uzeri en'dir" Cocuk dumur, ben cocuktan daha da dumur...

:))) Buromuzda calisan hanimkizimizdan, bilgisayar calismiyor iken, uzerini ortmesini rica ettim. Cevabi inanilir gibi degildi: "Haklisiniz beyefendi! Sonra virus filan bulasir, dikkatli olmak lazim!" Bunu o kadar icten, inanarak ve safca soyledi ki, yanlis bildigini soyleyerek onu kirmak istemedim. Dumurumla kalakaldim...

:))) Birgun Vakiflar Bankasi'ndan aldigim kredi karti ile birlikte verilen Kaza Sigortasi policesine gozum takildi. Bir laf gordum:"..amudi fikaranin bariz inhima ile metamorfik hareketsizligi" durumunda su kadar TL odenir. Kafaya taktim Bozuyuk SSK Hastanesinde doktor olan dostumu gorunce sordum: "Ya nedir bu?" Gayet ciddi bir tavirla: "Amuda kalkmis fakir bir adamin, havalarin bozmasi durumunda kaslarinda olusan hareketsizlik olabilir!" Diyene kadar kendini tuttuktan sonra gozlerinden yas gelene kadar benimle beraber guldugunu unutamiyorum. Insallah banka bu lafi gunumuz diline cevirmistir.

:))) Milliyet'te cikan haberi okumayanlariniz var ise: "Samsun'da, birlikte yasadigi Ali Demircioglu'nu corbasina fare zehiri katarak oldurdugu iddiasiyla yargilanan Leyla Demirbostan, esinin yazdigini one surdugu, "Karimin sucu yok, onu serbest birakin" yazili not ile mahkeme heyetini guldurdu. Demircioglu'nu corbasina fare zehiri koyarak oldurdugu iddiasiyla 2. Agir Ceza Mahkemesi'nde idam istemiyle yargilanan bir cocuk annesi Demirbostan, o gun ki durusmada "onemli"dir diyerek bir "delil" sundu. Borc senedi arkasina tukenmez kalemle yazilan notta su ifadeler yer aldi: "Saygideger hakim bey. Ben Ali Demircioglu. Ben kendi kendime hazirladigim ilaci, yemegime kendim koydum. Leyla Demirbostan'in hicbir sucu yok. Sucsuz yere yatiyor..."

:))) Izmir'de bir dolmusa binmistik arkadasimla. Paramizi uzatmak istedigimiz anda, arkadan birisi 500 bin lira uzatti ve "bir kisi" dedi. Parayi aldik, biz de500 bin lira verecektik. Iki 500 binligi one uzatip, onumdeki amcaya "birinden 2, kisi birinden 1 kisi" dedim. Ondeki amcam, arkaya dondu ve... "hangisinden bir, hangisinden iki kisi" dedi. Kahkayi patlatmadan once guclukle aciklayabilmistim amcaya, fark etmedigini!

:))) Yesil belediye otobuslerindeki telefonu kapama olayini hepimiz (istisnalarkaideyi bozmaz diyelim mi?) biliriz. Gecenlerde Taksim'den evime dogrugiderken, yan tarafimda bir adam telefonla konusmaktaydi. Konusmamasigerektigini soyledim, "tamam" dedi fakat mesajlasmaya basladi. Tekrar uyarinca aramizda soyle bir diyalog gecti: "beyefendi, telefonu kapatir misiniz lutfen!", "Tamam kardesim, kistik ya sesini! Daha ne istiyon?", "Sesini degil, telefonu kapatin, fren sistemine zararliymis!", "Sen nereden bilecen, ben bunlarin servisinde calisiyom, bi .ok olmaz!" Ben, bu cevaplar karsisinda dumur aleminin koselerinde dolasirken, oradan baska bi adamin "gardesim, kafami bozma, kapat o kodumun telefonunu" dedigini duydum. Ve hemen arkasindan servisci adamin cevabini : "Peki abi..."


:))) Ingilterede mastir yapan bi arkadasim anlatti : Sinavlardan sonra tatil icin Iskocya ve diger Ingiltere sehirlerini gezerken bir lunapark gorupgirmisler. Koca essekler carpisan arabalari gorunce dayanamayip hemen bilet alip binmisler. Bizimkiler Turkiye'deki aliskanlikla kafa kafaya carpistirinca arabalari, etraftaki butun ingilizler sok icerisinde yamulmuslar. Hemen bir tribun olusturup, bizim arkadaslari izlemeye baslamislar. Kalabaliga lunapark gorevlileri gelip, bizim arkadaslara carpisan arabalarda carpismanin yasak oldugunu, herkesin saat yonunde gitmesi gerektigini anlatinca, bu seferde bizim arkadaslar dumur olmuslar.






KAC KISI BOYLE SEVEBILIR.........

Otobus yolculari elinde beyaz bir baston tasiyan genc ve guzel kadinin otobuse binisini icten gelen bir sempati ile izlediler. Basamaklari gecti. Bos oldugu soylenen koltugu el yordami ile buldu. Oturdu. Cantasini kucagina aldi. Bastonu koltuga yasladi.

34 yasindaki Susan, bir yildir gormuyordu. Bir yanlis teshis sonucu gormez olmus, birden karanlik bir dunyanin icine dusmustu. Ofke... Kizginlik... Kendine acima.. Hayatta tek dayanagi artik kocasi Mark'ti.. Mark Hava Kuvvetleri'nde subaydi. Susan'i butun kalbi ile seviyordu.

Susan gozlerini kaybedince, Mark karisinin icine dustugu umutsuzlugu hemen farketmisti. Ona yeniden guc kazanmasi, kaybettigi kendine guvene yeniden sahip olmasi icin yardim etmeliydi. Susan gene kendi kendine yeterli olduguna inanmali, kimseye bagimli olmadan yasayabilmeliydi. Sonunda Susan'i isine donmeye ikna etti.

Peki ama evden ise nasil gidecekti? Genelde otobusle giderdi. Ama simdi koca kenti bir uctan otekine tek basina gecmekten korkuyordu. Mark her sabah onu arabasi ile ise birakmayi onerdi. Kendi isi tam aksi yonde oldugu halde...

Ilk gunler Susan kendini rahat hissetti. Mark da, "Gormuyorum, artik hicbir ise yaramam" diyen karisini calismaya baslattigi icin mutluydu. Ama bir sure sonra Mark islerin iyi gitmedigini farketti. Baskasina bagimli yasamin Susan'i mutlu etmesi mumkun degildi.

Ise eskiden oldugu gibi kendi basina otobusle gitmeliydi. Ama Susan hala o kadar hassas, o kadar kirilgan, o kadar ofkeliydi ki... Ne yapabilirdi?
"Otobus" lafi agzindan cikar cikmaz, Susan ofkeyle haykirdi:
"Nasil yaparim?.. Gormuyor musun, ben korum!.. Nerde oldugumu nerden bilirim, nereye gittigimi nasil anlarim! Galiba sana agir gelmeye basladim, beni basindan atmaya calisiyorsun.."
Duyduklari Mark'in kalbini fena halde kirdi. Ama ne yapacagini biliyordu...
"Her sabah ve aksam otobusunu arabamla takip edecegim. Sen bu yolculugu tek basina yapmaya hazir olana dek surecek bu..."
Tam iki hafta Mark, Susan'in otobusunun arkasindan gitti. Iki hafta boyu karisina gorme disindaki duyularini nasil kullanacagini anlatti. Ozellikle duymanin pek cok sorunu cozecegini izah etti. Kulaklari ona nerede oldugunu soyleyebilirdi. Yeni yasam tarzina alismasina yardimci olabilirdi. Otobus soforu ile ahbap olursa, her sey kolaylasir, sofor her gun ona onde bir yer bile ayirirdi.
Nihayet Susan, yolculugu tek basina yapmaya hazir oldugunu hissetti. Pazartesi sabahi geldi... Ayrilirken, otobusunun gecici eskortu kocasina, hayattaki en buyuk dostuna sarildi. Gozleri yasla doluydu Susan'in... Kocasina oyle tesekkurle doluydu ki... Onun sabri, sadakati, destegi ve sevgisiyle umutsuzluk ucurumundan nasil cikmis, nasil yeniden hayata donmustu..
"Allahaismarladik" dedi kocasina ve uzun zamandan beri ilk defa ters yonlerde yola ciktilar.
Pazartesi.. Sali.. Carsamba. Her gun mukemmel gecti Susan icin.. Kendini hic bu kadar iyi hissetmemisti. Yapiyordu.. Basariyordu. Tek basina basariyordu.. Kendi kendine gidip gelebiliyordu iste. Cuma sabahi, Susan her gunku gibi otobuse bindi. Ofisinin karsisindaki durakta inerken bilet parasini uzatti sofore.. .
"Sizi kiskaniyorum bayan" dedi, sofor..
Susan soforun baskasina hitap ettigini dusundu... Bir korun gipta edilecek nesi olabilirdi ki?..
"Sizin kadar sevilmek, sizin kadar sefkat ve sevgiyle korunmak cok hos bir duygu olmali bayan" dedi sofor..
"Nasil yani" dedi, Susan..
"Bir haftadir, her sabah yakisikli bir subay kosede duruyor ve siz otobusten inene kadar izliyor. Yolu kazasiz gecmenize bakiyor, ofisinize girene kadar oradan ayrilmiyor. Sonra size bir opucuk yolluyor, elini salliyor ve yuruyup gidiyor. Siz cok talihli bir kadinsiniz bayan.."
Mutluluk gozyaslari Susan'in yanaklarindan akmaya basladi.Ve birden hatirladi... Mark'i hic gormuyordu ama, bir haftadir yaninda oldugunu, hem de oyle kuvvetli hissediyordu ki..Talihli, gercekten cok talihli idi.Oyle bir armagan vermisti ki ona hayat, gormekten daha degerliydi.
Bu armaganin varligina inanmasi icin gormesi gerekmiyordu..... Sevginin aydinlatmayacagi hicbir karanlik yoktu cunku...



zeynel.aktas@hotmail.com